Özgürlük, kişinin herhangi bir zorlama olmadan kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesidir. Özgür ve sorumlu olan tek canlı insandır. Diğer canlılar yaptıkları davranışlar hakkında düşünmezler. Onlar içgüdüleriyle hareket ederler. Dolayısıyla yaptıkları davranışlardan sorumlu değillerdir. Fakat insanlar nasıl davranmaları gerektiğini düşünürler ve ona göre hareket ederler. Verdikleri kararlar onlara aynı zamanda sorumluluk yükler. Sorumluluk, insanın verdiği kararların sonuçlarına katlanmasıdır.
Özgürlük ve Sorumluluk Arasındaki İlişki Nedir?
Bizi ilgilendiren topicslarda bir karar alınırken fikrimizi söylemek bizim hakkımızdır. Düşüncelerimizi ve kararlarımızı özgürce dile getirebiliriz. Ancak düşüncelerimizi ifade ederken, bir davranışta bulunurken ve seçimlerimizi yaparken sonuçlarını düşünmek zorundayız. Çünkü verdiğimiz her kararın yaşamımızı etkileyen sonuçları vardır. Bunları düşünerek hareket etmek ve kararlarımızın sonuçlarına katlanmak bizim sorumluluğumuzdur.
Tarafsız Düşünme:
Herhangi bir taraf tutmamak. Eşit ve adil karar vermek. Yanlı karar verilmez. Eşitlik ve adelet önemlidir.
İyimser Düşünme:
Herhangi bir olay karşısında ya da bir insan hakkında kötü düşünmemek, ön yargılı olmamak, öncelikle iyi düşünmek gereklidir.
Duygusal Düşünme:
Bilgiye dayanan düşünmenin karşıtı olarak, duygusal yaşamdan çıkan ve onunla belirlenen, sınırlanan düşünme. Duygulardan etkilenerek düşünme.
Yenilikçi Düşünme:
Problemlere alışılmamış ve yeni çözümler aramak.
Kötümser Düşünme:
Kötümserler her zaman kötü biten bir son düşünürler. Her olay kötü bir sonla bitebilir diye düşünürler.
Serinkanlı Düşünme:
Sakin, panik yapmadan ve acele karar vermeden düşünmek. Ön yargılardan uzak bir düşüncedir.Bu iyi bir düşünce şeklidir.
Bazı nedenlerden dolayı çocuklar temek haklarını koruyamamaktadır. Örneğin Somali'de kuraklık nedeniyle 260 bin kişi hayatını kaybetmiştir. Bunların çoğunluğu çocuktur.
Oyun Haklarını Kullanabilen ve Kullanamayan Çocuklar
Eğer bir çocuk oyun hakkını kullanamıyorsa o çocuk ya çalıştırılıyordur ya da zorla alıtopicslmuş olabilir. Her çocuk oyun oynaması sever ve her çocuğun oyun oynama hakkı vardır.
Oyun oynayan çocukların çok arkadaşı olur, mutludurlar, çalışıtırılmadıkları için her gün oyun oynayabilirler.
Savaşlar, insanların en önemli hakkı olan "Yaşam Hakkı'nı" ellerinden alır. Bu durumda savaşlar yüzünden hak ve özgürlük ihlalleri çokça yapılmaktadır.
Savaş mağduru çocuklar, başka ülkere gittiklerinde çok sevdikleri arkadaşlarını, oyuncaklarını gibi değer verdiklerini çok özlerler. Yeni bir yaşam onları çok zorlamaktadır. Yeni okul, yeni arkadaşlar, yeni bir dil. Tüm bunları sıfırdan öğrenmek ve uygulamak zorunda kalırlar.
Diğer çocuklar ya da insanlar savaş mağduru çocukların neler yaşadığını anlamazlar. Onları yabancı oldukları için görmezden gelebilir ya da yabancı düşmanlığı yapabilirler. Tüm bu durumlar çocukları olumsuz etkilemektedir.
Dili, dini, ırkı ne olursa olsun her çocuk, sadece çocuk olduğu için hak ve özgürlüklere sahiptir. Bu haklar uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmıştır. Çocukların bu hak ve özgürlükleri elde etmek için herhangi bir çaba göstermesi gerekmez.
Kendimize yapılmasını istemediğimiz bir davranışın başkalarına da yapılmaması için çaba göstermeliyiz.
Hak ve özgürlüklerinizin ihlal edilmesi durumunda neler hissedersiniz?
Değersiz, dışlanmış, incinmiş hissederiz.
Hak ve Özgürlüğümüzün ihlal edildiği durumlarda nerelere başvurabiliriz?
Öncelikle Çocuk Polisini arayabiliriz. (155) Okul meclisleri, il ve ilçe insan hakları kurulları, Kamu Denetçiliği Kurumu gibi kurumlara da başvurabiliriz.
Günümüzde 112 arayarak itfaiye, polis, ambulans vb. acil tüm durumlar için tek numarayı arıyoruz.
Hak ve özgürlüklerimiz ihlal edildiği zaman hakkımızı aramak için çeşitli yollara başvururuz.
Öncelikle karşı tarafla anlaşmaya çalışmalıyız.
Bunu, karşılıklı topicsşarak veya güvendiğimiz birinin arabuluculuğu ile yapabiliriz.
Eğer anlaşma sağlayamazsak yasal yollara başvururuz.
Devlet kurum ve kuruluşlarıyla sorun yaşıyorsak dilekçe hakkımızı kullanmalıyız.
Demokratik toplumlarda insanlar haksızlığa uğradığında sorunlarını uzlaşarak çözerler. Şiddet ve öfke sorunların çözümünde doğru bir yol değildir. Aksine sorun daha da büyütülmüş olur.
Günlük yaşamımızda zaman zaman hak ve özgürlüklerimizin ihlal edildiği durumlar yaşarız. Kendimiz de bazen bunu yapabiliriz.
Örneğin, sırada bekleyen arkadaşımızın önüne geçmeye çalışmak, başkalarının eşyalarını izinsiz kullanmak, sınıfta söz alan arkadaşımızın sözünü kesmek onların haklarını ihlal etmektir.
Hak ve özgürlüklerimizi kullanırken başkalarının da hakları olduğunu unutmamalıyız. Kendimize gösterilmesini beklediğimiz saygıyı biz de başkalarına göstermeliyiz.
Kısaca;
"Kendine yapılmasını istemediğini, başkasına asla yapma!" atasözü bu durumu açıklar.
Birlikte yaşamak için öncelikle bağımszı bir ülkede yaşıyor olmak gereklidir. Bağımsız bir ülkede yaşayan herkes, eşit ve özgür bir biçimde birlikte yaşarlar.
Her insan herşeyi yapamaz. Örneğin giydiğimiz ayakkabıyı kendimiz yapmıyoruz. Yapan birinden satın alıyoruz. Ya da ceketimizi kendimiz dikmiyoruz. Ceket satılan bir mağazadan alıyoruz. Hiç ceket ya da ayakkabı satılmayan bir ülke düşünün. Ya da sadece zenginlerin ceket ya da ayakkabı satın aldığını düşünün. O zaman fakirler ne yapacak? Eğer bir ülkede ayrımcılık olursa birlikte yaşamaktan bahsedemeyiz.
Dayanışma ve iş birliğinin en güzel örneğini Türk halkı, Kurtuluş Savaşı sırasında vermiştir. Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, yediden yetmişe tüm halk bu savaşa katılmıştır. Herkes üzerine düşen fedakârlığı yapmıştır. Bu savaş sonucunda, Türk milleti azim ve dayanışma içerisinde zafere ulaşmıştır.